19 Kasım 2013 Salı

Mecburen İstanbul'umun Yokuşları

Selamlar, 

Herkes İstanbul'un yokuşlarından bahsediyor, sanırım blog'daki ilk yazı için bu bir gereklilik. O zaman vira bismillah.. 

Bence bir bisiklet arsızı olarak İstanbul'umuzu Anadolu ve Avrupa diye ikiye ayırmak çok anlamsız, sonuçta biz altımızdaki yaverler imiz ile birlikte derviş misali dolaşıp duruyoruz, bu yüzden ben yaptığım turlarda karşıma çıkan yokuşları karma anlatmaya karar verdim. 

Öncelik ile belki de ölümüme sebep olacak -evet yanlış okumadınız eğer ilk yardım eğitimi almamış olsaydım belkide şuan da aranızda yoktum, bu yazıyı da okuyamıyordunuz heyhat- Kuruçeşme'den Etiler'e bağlanan Kireçhane yokuşundan başlamak istiyorum; Kuruçeşme ışıklardan kafanızı sağa doğru çevirdiğinizde size tatlı tatlı gülümseyen ve hadi canım o kadar da dik değilim gel bir dene diyen güzel bir yokuş var ama deniz kızlarına kanan denizciler gibi bu yokuşun tatlı diline aldanırsanız benim gibi kayalıklara çarpabilirsiniz dikkat. O zamanlardaki acemiliğim ve kondisyon yetersizliğim ile beraber yokuşa hızlı bir giriş yaptım -daha tırmanır iken amortisörü kilitlemem gerektiğini bile bilmiyorum- kalktım ayağa bastıkça basıyorum pedallara,  üst taraflar yanmaya başladı ama yanımdan geçen arabalardaki hayran bakışlarında farkında olduğumdan hız kesmeden devam ediyorum, ilk sol virajı döndüm ve eğim azaldı ve hatta nerede ise düzleşti, bundan sonrası kolay dememe kalmadan yolun sonundaki sağ virajı tamamladığımda yaklaşık %12 - 13'lük bir eğime sahip olduğunu düşündüğüm yokuş ilk şamarını aşkeyledi suratıma. İlk şoku çabuk atlatıp arabaları ve içerisindeki hayran bakışları da boşverip hemen vitesler küçülttük ve tırmanma başladı aheste aheste. Gel gör ki yokuşa hızlı giren biraz önceki o kendini dünyanın en iyi tırmanışçılarından biri zanneden Contador çakması birden yavru bir kediye döndü, ağlaya ağlaya yoluna devam ediyor. Yokuşun ortalarına geldiğimde iyice zorlandım ama yokuşta durup dinlenmek yada bisikleti eline almak olur mu hiç -tatlı su bisikletçisi miyiz biz, değil mi Volki?- yiğitliğimizden ve sportifliğimizden ödün vermeyip ne kadar zorlansakta pedal basmaya devam ediyoruz, derken midem bulanmaya ve başım dönemeye başladı -vücudunuzu haddinden fazla zorladığınızda kalp krizinin ilk belirtisi mide bulantısıdır aklınızda olsun- e artık durma vakti geldi dedim ve geçen arabalara bakmadan başım önde dinlenmeye başladım, 10 dakikalık mola sonrası kalan yokuşu hafif tempoda tamamladım ve arkama dönüp belkide az kalsın beni yenecek olan yokuşa bir göz attım, az kalsın başarıyordun ama ben kazandım dermişcesine. :) Yokuş tırmanır iken en önemli unsur doğru tempoda başlayıp o tempo ile devam etmek, bu sayede uygun bir anda atak bile yapıp Resul ve Volkan'ın şaşkın bakışları arasında onları geçebilirsiniz her zaman. :) Bu bahsettiğim Anadolu Kavağı yokuşunda oldu ama onu başka bir yazıda anlatırım, ilk yazı için bu kadarı kafi bence. 

Bisiklet yolları ve kültürü olan bir İstanbul'da yaşayabilmek dileği ile.. 

AHÇ

Hiç yorum yok: